Sitemize üye olarak beğendiğiniz içerikleri favorilerinize ekleyebilir, kendi ürettiğiniz ya da internet üzerinde beğendiğiniz içerikleri sitemizin ziyaretçilerine içerik gönder seçeneği ile sunabilirsiniz.
Zaten bir üyeliğiniz mevcut mu ? Giriş yapın
Sitemize üye olarak beğendiğiniz içerikleri favorilerinize ekleyebilir, kendi ürettiğiniz ya da internet üzerinde beğendiğiniz içerikleri sitemizin ziyaretçilerine içerik gönder seçeneği ile sunabilirsiniz.
Üyelerimize Özel Tüm Opsiyonlardan Kayıt Olarak Faydalanabilirsiniz
Kâğıda İşlenen Uygarlık: Kâğıdın Tarihi ve İslam DünyasınaEtkisi
Jonathan M. Bloom (Author)
Çeviren/Translator: Zülal Kılıç
İstanbul: Kitap, 2003. 336 s.
Kitap Yayınevi-44
Tarih ve Coğrafya Dizisi
ISBN 975-8704-28-6
Bugün yaygın olarak kullanılan ve medeniyetlerin gelişmesinde göz ardı edilemeyen, düşünce ve büyük dönüşümlere yol açan kâğıt, hayatın vazgeçilmez bir parçası haline geldi. Kâğıt geçmişten günümüze bilgi aktarımını sağlamak için, kayıt altına alınan materyal olarak bilinir. Bugüne kadar gelmiş geçmiş tüm uygarlıkların birbirleriyle olan ilişkilerinde bir köprü olduğu, kültürlerarası etkileşimde etkin rol aldığı gözlemlenmiştir.
Jonathan M. Bloom’un kaleme almış olduğu bu eserde; kâğıdın tarihini ele almıştır. Bunun yanı sıra İslam Dünyasına olan etkisinden etraflıca bahsetmiştir. Kâğıdın İslam Dünyası’ndan Avrupa’ya geçişini yani asıl gerçekleri ortaya koymuştur.
Eserin aslı İngilizcedir. Çeviri bir kitaptır ve çevirisini Zülal Kılıç yapmıştır. Eser; Önsöz, Giriş, Kâğıdın İcadı, Kâğıdın İslam Ülkelerinde Yaygınlaşması, Kâğıt ve Kitaplar, Kâğıt ve İşaretleme Sistemleri, Kâğıt ve Görsel Sanatlar, Kâğıt ve Kâğıt Yapımının Hristiyan Avrupa’ya Aktarılması, Matbaadan Sonra Kâğıt, Başvuru Kaynakları, Kaynakça ve Dizin bölümlerinden oluşmaktadır.349 sayfadan oluşur. Eserde farklı bir yazım tekniği uygulanmıştır. Asıl içerik, giriş gelişme sonuç bölümü ilerlerken kitabın sayfalarının yanlarında da terimlerin tanımı ve tarihçesine yer verilmiştir. Bu durum da kitapta dinamizme ve okurken geriye dönmeleri, tekrar okumaları, dipnot özelliğini hemen yanlarda taşımasıyla okumaya can vermiştir. Ayrıca metin içi kaynakça vermek yerine, sayfa sonu dipnot vermek yerine kitabın sonunda başvuru kaynakları bölümü yapmıştır. Eserde bahsi geçen konuya ait birçok resim de mevcuttur. Bu resimlerin siyah beyaz olması bazen anlaşılması gereken netlikte olmamakla birlikte, renkli olması arzu edilmektedir.
Yazar Önsöz’de eserin oluşum aşamasından ve ele alınan konunun ehemmiyetinden bahsetmiştir. Bu kitapta modernite öncesi dönemde İslam tarihi ve İslami görsel kültürü ele alınmaktadır. Fakat ilgilendiği sorular daha genel, çağdaş batı ve İslam arasındaki bağ ve düşünce yapılanmalarıdır. Bu sebeple de farklı disiplinlerin oluşmasına ve değinmelerine yer verilmiştir. Kâğıdın oluşum aşamasından ve çocukluğundaki kâğıda olan ilgisinden bahsetmiştir. Bu bahsettiği konuda kâğıda dair deneyler yapması “Bay Büyücüyü Seyredin” adlı çocuk programından etkilenmesiyle başlamıştır. Yazar tarihini saptayamadığı konularda geleneksel hanedan tarihlemesini kullanarak Abbasi ve Emevilere göre dönemlerine ayırarak vermiştir. Önsözün sonunda kitabı yazma sürecinde yardımcı olan kurum, kuruluş, kişi adları verilerek teşekkürlerini iletmiştir.
Giriş’te Milattan bir ya da iki yüzyıl önce Çin’de icat edilip, Avrupalıların bin yıl sonra kullanmaya başladıklarından ve kâğıt yapımını o tarihte İspanya’ya egemen olan, ilk kâğıt fabrikalarını kuran Müslümanlardan öğrendiklerinden bahsedilmiştir. Güney Avrupa’dan, Batı Asya’ya, Alpler ’den, Avrupa’ya olan yolculukta kâğıdın çeşitliliğinden ve kullanılan ürünlerden bahsedilmiştir. Müslümanlar, İslam’ın gelişinden sonra Orta Asya kâğıt yapımcıları tarafından geliştirilen kâğıt üretme tekniğini Irak, Suriye, K. Afrika, Sicilya’ya taşımışlardır. 13. Yüzyılda kâğıt yapımına başlanmış ve seri üretim yapılmaya karar verildiğinde pek de verim alınamamıştır. Daha ucuz ve kaleme uygun kâğıt üretilemeyince ve coğrafyaya uygun imalat gerçekleştiremeyince rekabet edilememiş ve üretim gerilemiştir.
Yazar,Kâğıda katkısının çok büyük olmasına rağmen Müslümanların katkısının göz ardı edilmesini beş nedende ele almıştır. Bincisi; 16. yüzyıla gelindiğinde kâğıt üretimi Türkiye, İran ve Hindistan dışındaki İslam ülkelerinde hemen hemen yok olmuştu ve 19.yy.’da da çoğu Avrupalılarınkağıt yapımının bir zamanlar bütün İslam Ülkelerinde önemli bir sanayi olduğu konusunda fikirlerinin olmamasıydı. İkinci bir nedeni, İslam kağıtlarında filigranların bulunmaması, Avrupa kağıtlarında olması sebebi ve bunların araştırılmasının o dönemde çok güç olmasındandır. Üçüncü neden; Çin ve Avrupa arasındaki İslam uygarlığının geliştiği çok geniş bölgede matbaanın, Çin ve Avrupa’da olduğu gibi, kâğıdın hemen ardından gelememesidir. Oysaki Müslümanlar 10. Ve 11. Yüzyılda zaman zaman baskılar yapıyordu. dördüncüsü, çoğu bilimcinin kâğıdın tarihini matbaa ve basılı kitap aracılığıyla bilginin yaygınlaştırılması sürecinin içinde yalnızca bir bölüm olarakgörmesi, kâğıdın İslâm ülkelerindeki geçmişiyle ilgilenmemesi, hatta olabildiğince görmezden gelip silinir hale getirmesi, beşincisi ve sonuncusu olarak; İslâm uygarlığının ufuk açıcı katkıları göz ardı edilerek gerçek kökenlerin başka yerde aranması ve İslam ülkelerinin de ihmali söz konusudur. Oysa ki kâğıt Çin’de icat edilmiş olabilir, ama Müslümanlar kâğıt yapımcılığını İspanya’ya taşımış olmasalardı, Avrupalılar 17. Yy’den önce öğrenemeyeceklerdi. Bu da Müslümanlara verilen değerin o dönemden beridir az olduğunu ve Müslümanların yapmış olduğu yeniliklerin yayılmasını istememesiyle ortaya konulabilir.
Birinci Bölüm ‘deKâğıdın icadıyla başlanmış bir giriş vardır. Bu bölümde kâğıttan önce kullanılan yazı malzemelerinden bahsedilmiştir. Şimdi hafif ve esnek yapıda olan kâğıt, öncesinde ağaç kabuğu, yaprak, bez, deri gibi malzemelerden sonra üretilmiş en kullanışlı halidir. Bu kadar kullanışlı hale gelmesi daha önce üretilmiş denenmiş ve uygun olup olmadığı kanısına varıldıktan sonra derin çalışmalar sonucu elde edilmiştir. Yüzyıllarca deneme yanılma yollarıyla coğrafyadan coğrafyaya farkıyla ele alınmış bir konudur. Kâğıdın kullanışı yazı şekline, yazı stiline ve yönüne etki etmiştir. Bu bölümde buna da değinilmiştir.Yazıyı yazmak için kullanılan aletler de kullanılan kağıt çeşidine göre değişkenlik göstermiştir. Örneğin Mısır ve çevresinde kilden tabletlere yazılırken çivi kullanılırken, ağaç yapraklarına yazılan yazılarda ise doğal köklerden elde edilen boyalar kullanılmıştır. Sayfa kenarlarında da papirüsün, parşömenin, keçenin, Japon kağıdının tarihçesine yer vermiştir.
Mısır yazısında üç tip uygulanmıştır. Bunlar, hiyeroglifler, hieratikler ve demotiklerdir. Hiyerogliflerin kabaca taş üzerine kazınmış şekilleri ya da soldan sağa, sağdan sola, yukardan aşağıya yazılabilen yapısı vardır. Hieratikler, günlük yaşam için tasarlanmış kullanımı ve yazımı daha basit olan versiyonudur. Yatay ve dikey yazılabilen, sağdan sola da yazılmış yapısı vardır. Diğer ve sonuncusu olan yazı tipi ise; demotiktir. Sözcüklerin kısaltmasıyla, birbirine bağlamak için çok sayıda bağ ve kısaltma kullanımına uygundur. Ticari yazı tipidir de denilebilir. Aslında bu tip yazı şekillerinin oluşması mısırlıların Papirüs şeritlerini işleyip daha kullanışlı hale getirmeleri ve bu papirüs yapısındaki damarlı yapının yazının şekline ve yönüne etki etmiş olmasından kaynaklanmaktadır. Uzun yazıların olmasından ve yönetim, ticaret mantığında kayıtlar tutulmasından dolayı uzun rulolar haline getirilmiş papirüslerin de olduğu bilgisi verilmiştir. Bu noktada zikredilmesi gereken bir konu Arap yönetiminde çalışan kâğıt yapımcılarının başlıca katkısının, lifleri dövmek için daha iyi teknikler kullanıp, yüzeyi yazmaya hazırlamak için kâğıdı nişastayla âhârlayarak paçavra kâğıdını geliştirmeleri olduğudur. Özetle birinci bölümde; kil tabletler, papirüs, parşömen vb. yazı malzemelerinin kullanılmasından kâğıdın bulunmasına kadar geçen süreçler ve Mezopotamya, Mısır, Çin ve Yunan uygarlıklarının kâğıdın gelişimine ve yayılmasına sağladığı katkılar anlatılmaktadır.
İkinci bölüm olan Kâğıdın İslam Ülkelerinde Yaygınlaşması; İbn Haldun’un Mukaddimesinden“Kâğıt böylece devlet belgeleri ve diplomalar için kullanıldı. Kâğıt tabakaları sonraları devletin ve bilginlerin yazıları için kullanılmaya başlandı ve imalatı belirli bir mükemmelliğe ulaştı.” alıntısıyla başlamaktadır. Irak, İran, Suriye, Mısır, Kuzey Afrika v.b. İslam Ülkeleri’nde kâğıt kullanımının yaygınlaşması ve bunun etkilerinden bahsedilmektedir. Yazar burada Ülke bazında ele alarak yalınlık getirmiş ve konuyu tarihsel süreçte ele almıştır. Mesela Müslümanların kâğıt kullanımı bürokratik sebeplerden ötürü artmıştır. Asker yetiştirmek bunun kaydını oluşturmak, hazineyi yönetmek ve kaydını tutmak amacıyla daha da yaygın kullanılmıştır. Bunun da sonucunda mührün oluşumu, dilekçelerin oluşumu, posta idaresi oluşumu gerçekleşmiştir.
Sayfa yanı bilgisinde değirmenlere, öğütme ve dövme işlemlerine, kalıplara,keten çamaşırlara, zikzaklara, filigranlara yer verilmiştir. Bu bölümde resimlere de çok fazla yer verilmiştir. Filigranlı Avrupa Kâğıdı örneği, Arap kâğıdı üzerindeki en eski yazı örneği, Mısırda bulunan 9. Yy a ait kâğıt parçası, hadis yazması eser, Kur’an yazmasından bir sayfa ve birçok resim örneği verilmiştir. Hatta kitapta bahsedilen Timur zamanında, Hattat Ömer Akta’nın namı diğer Kolsuz Ömer’in yazdığı öne sürülen Kur’an’ın bir nüshasını gubartoz kapsülü-miniskül) ile yazmıştır. Kitap öylesine küçüktür ki bir mühür bir yüzüğün yuvasına sığabilecek şekildedir. Timur’a sunan Hattat Ömer sultandan onay alamaz. Çünkü Timur Allah kelamının bu kadar küçük yazılmasını istemez ve onaylamaz. Ömer tekrar bir kitap daha yazar. Bu kez de çok büyük olan kitabın satırları kol boyundan fazladır. Kitabı bitirip bezeyip, ciltledikten sonra Sultan’a sunar. Sultan bunu duyunca yanında tüm din adamları, beyler, emirler, devlet büyükleriyle birlikte Hattat Ömer’i karşılamaya çıkarlar ve böylelikle hattat payeler ve ihsanlar almış olur.
Bu çalışmadan ve projeden sonra Kur’an da kullanılan kâğıtta incelemeler yapmışlar ve teknik özelliklerini ortaya koymuşlardır. O dönemde o kullanılan kalitede tekrardan bir çalışma yapılmadığı dile getirilmiştir. Ve sonraki sayfalarda ahar macununa dair bir tarif verilmiştir. Ahar yapma tekniklerine ve yapan dönemsel özelliklerden bahsedilmiştir.
Kitabın ilerleyen sayfalarında, hat sanatının yapılışından ve kullanılan tekniklerden bahsedilmiştir. Perdahlamanın yanı sıra hat için kullanılacak kâğıt çoğu kez boyanırdı. 15.yüzyılda İran’da Meşhed’de kütüphanecilik yapan ve kitap sanatlarıyla uğraşan Simi Nişaburi: “Kâğıda hafif bir renk vermek daha iyidir. Çünkü beyaz göze sert gelir ve gördüğümüz en usta hat örnekleri hep renkli kâğıt üzeredir.” demiştir. Hat sanatı bilgilerinde boyama, serpme, yıldız serpme, yıldızla boyama gibi uygulamaların yapıldığına değinilmiştir.
Üçüncü bölüm: Kâğıt ve Kitaplar başlığıyla başlamıştır. Arap Geceleri adlı eserden alıntı yapılan ve kâğıda yazılan yazının sözden daha etkili olabileceğini savunan ana fikriyle bu bölüme dair bir izlenim oluşturmuştur. Araştırmacılara göre İslam dünyasının yaptığı bir yanlıştan yani matbaanın benimsenmemesinden doğan gelişememişlikvardır. Fakat İslam dünyasında matbaa olmamasına rağmen aynı yüzyılda Çinde yazılan kitaplar kadar kitabın olduğu gözlemlenmiştir. Bu da Müslümanların bilgi iletimi için geliştirdikleri eşsiz sistem sayesindedir. Bu kültürler arasındaki asıl fark teknolojide değil, kitaplara olan yaklaşımda, verilen değerdedir. Bu oluşum İslam uygarlığında Hz. Muhammed zamanında ve Kur’an’ın indirilmesiyle ve merkezin Kur’an olmasından kaynaklanmıştır. Müslümanlar fethettikleri yerlere Kur’an’ı götürmüş tanıtmış ve böylelikle uluslararası bir dil haline gelmiştir. Arap yazısının yaygın kullanılması ve İslami görsellerin oluşumu da bu dönemde başlayıp devamı gelmiştir. Müslümanların yazıya verdiği önem,titizlik Kur’an’ınkorunması ve kâğıda doğru geçirilmesiyle alakalıdır. Kutsal sayılan bu kitabın tahribini önlemek için yazıda daha dikkatli olunmuştur. Kur’an metnini aynen koruma isteği giderek Arapçada bir bilim haline gelmiştir. Bu ilmin adına da ilmu’l-kıraat yani okuma bilimi denilmiştir. O zamandan beridir okuma ilminin sesli ve fiziki bir faaliyet olması şimdiki örneklerle pek uyuşmamaktadır. Şimdi okuma bilimleri genellikle sessiz, bireysel faaliyetler olarak tanıtılır. 8. yüzyıl ortalarında Abbasî halifeliğinin yükseliş dönemiyle birlikte kitap ve kitap okuma İslâm toplumunun genel amacı haline gelmiş, ilk kamusal kitap koleksiyonları ise Mansur ya da Hârun Reşîd döneminde derlenmiştir.
Bu bölümde özetle Kur’an çerçevesinde incelenmiş bir yazı dili mevcuttur. Kur’an’ın öneminden ve yazımındaki o özenli çalışmaların, sonrasında çoğaltılırken verilen değerlerden bahsedilmiştir. Okuma kültürü oluşturan Kur’an’ın yazı kültürüne olan etkisinden, İslam dünyasına olan izlenimlerin ve düşünce yapılarında da etkili olmuştur.
Kâğıt ve İşletme Sistemleri başlığıyla başlayan dördüncü bölüm, kendi içinde Matematik, Ticaret, Haritacılık, Müzik, Soyağaçları ve Savaş Planları alt başlıklarına ayrılmaktadır. Matematikte kullanılan işletim sisteminden insanların hesap yapmak için kâğıt kalem kullanmadığından, akıllarından yaptıkları işlemlerin çok büyük sayılarla sonuçlanmasından sonra kâğıt kullanmayı fakat belli şatlar verilerek kullanımı da gerçekleşmiştir. Matematiğin kullanımıyla beraber ticaretin gelişmesi de görülmüştür. Abbasiler kurduğu devlet bürokrasisinin gereksinimleri devlet kayıt hesaplarının tutulmasında kâğıt kullanımını teşvik etmiştir. Yine Müslümanlar için coğrafya bilgisinin dinî açıdan temel bir önemi olduğunu vurgulayan yazar, harita yapımı ve tarihinden, fazlaca bahsetmektedir. Daha az ya da daha ilişkilendirerek anlatması uygun görülmüştür. Coğrafyaya ait, haritalandırmalardan oldukça resim paylaşılmıştır.
Kâğıt ve Görsel Sanatlar başlığıyla ele aldığı beşinci bölümde yazar, 13. Yüzyıldan Önce ve 13. Yüzyıldan Sonra diye iki açıdan incelemektedir. İslam dünyasında birçok elyazması olmasına rağmen resimli el yazmasının sayısı oldukça azdır. Antik dönemde coğrafya, fen ve teknik birçok bilimin resmedilmesi normal karşılanmıştır ve yaygındır.
Kelile ve Dimne yazması, İslamiyet’in ilk yüzyıllarında resimli yazmalara pek nadir rastlandığının istisnasıdır. Çünkü parşömene kopya edildiği zamanlarda Yunanca versiyonu ile de Arapça ve Farsça yazmalarındaki resmedilen yazılara benzerliği çoktur.
Irak ve Mısırda da resimler çömlek üzerine yapılmıştır. Resim yapmayı kâğıt ve mürekkeple yapmamışlardır. Bunun sebebi de maliyetli ve karşılanamamış olmasıdır.
Bu bölümde yazar, kumaş motiflerinden, halı, dokuma motiflerinin oluşumundan da detaylıca bahsetmiştir. Bunun da yanında İslam ülkelerindeki mimarinin deneyselliğinden ve ampirik oluşumundan bahsedilmiştir. Çizimlerin, planlamaların özellikle kağıtlara kaydedilmesine gerek duymadan yakın zaman mimarisine kadar olan süreçteki ilerlemelerinden bahsedilmiştir. Ayrıca İslami mimarilerde kemer oluşumu bunun tekrarlanmasıyla da daha büyük yapılar yapılabilmiştir. Bu gibi yapılar da örnek teşkil etmiş ve model oluşturmuştur. Bu yapılar yapılırken çok fazla malzeme kullanılmıştır. Planlamalara ve hesaplamalara göre yapılan hatanın kapatılması bu fazla malzemelerle olmuştur.13. yüzyıldan sonraki kısımda; sonra sanat ve mimarîde önemli bir konum elde etmiştir. Yazar, görsel sanatçıların bu konudaki geç kalışlarının sebebi olarak, İslâm kültüründeki düşük toplumsal statülerini göstermektedir.
Bu kısımda birçok resim paylaşılmıştır. Resimlerin içerikleri, Kur’an ve bölümleri, kemer tasarımları, alçı plakalar, kâğıt üzerine mürekkeple yapılmış boyamalar, yıldız bezeli testi, kaseler, tabaklar, halılar… Kâğıt üzerindeki plan ve çizimlerin sanat ile buluşmasının örnekleridir denilebilir. Tasarım ve uygulama gerektiren tüm ilimlerde günümüzde görüldüğü gibi sadece teori derslerin verilmesi verimli olmamıştır. Geçmişte gözlemlenen uygulamalı olarak her ilmin bir tecrübe zamanı olmuştur. Bu tecrübelerin yansıması da bazen motif, bazen bir resim, bazen bir bezeme, bazen bir yazı…
Kâğıt ve kâğıt yapımının Hristiyan Avrupa’ya Aktarılması başlığını taşıyan altıncı bölüm; Bizans, İspanya, İtalya ve Alpler ’in Kuzeyindeki Avrupa alt başlıklarını kapsamaktadır.Kâğıt ve kâğıt yapım teknolojisinin 11. ve 12. yüzyıllarda İslâm ülkelerinden Hıristiyan Avrupa’ya aktarılması Avrupa’da 15. yüzyıldaki matbaa devriminin yolunu hazırlamıştır.Bizans’ta da İslam ülkeleri gibi kâğıdı ilk kullananlar bürokratlar olmuştur. Korunabilmiş kâğıt üzerindeki en erken Bizans belgesi İmparator 9. Konstantin Monokamos’un 1052 tarihli rulo biçimindeki bir fermanıdır. Kâğıda yazılmış en eski Bizans yazmasının Vatikan’daki 1105’te kopya edilmiş el yazması olduğuna inanılmaktadır. Bu belgenin bir bölümü kâğıda diğer kısmı ise parşömene kopya edilmiştir. İspanya Hıristiyanları ise kâğıtla 1000 yılından epey önce, neredeyse Müslümanlar bunu kullanmaya başlar başlamaz tanışmışlar ve 1000 yılından sonra Hıristiyanlar yarımadanın daha büyük kesimlerini ele geçirdikçe kâğıt kullanımları artmıştır.Kâğıdı daha çabuk kabul etmelerindeki sebep Emevi halifeliğinin maddi ve teknik kültürün paylaşımının bir kanıtıdır. Ayrıca bu bölümde sayfa kenar bilgisinde İspanyol kağıdına dair bilgiler verilmiştir. Diğer sayfalarda da İtalyan Kâğıt yapımcılığından bahsedilmiştir. Kâğıt Sicilya’ya 14. yüzyıl sonlarında gelmiş, ancak İtalyan kâğıt yapımcılığının ana merkezleri bunu izleyen yüzyıllarda başka yerlerde gelişmiştir. Kuzey İtalya’dakâğıt yapıldığı bilinen tek bölge Cenova yakınlarındaki Liguria sahilidir. Ancak buradaki üretim kısa olmuştur. Çünkü 13. Yüzyıla gelindiğinde orta İtalya’da kâğıt üretimi gelişmişti. Burada uygulanan tekniğin farkından dolayı daha gelişmiş ve yaygınlaşmıştır. Avrupa’da kâğıdın papirüs ve parşömene karşı zaferi yalnızca nihai ürünün ucuzluğundan değil, bunun yapıldığı hammaddelerin bulunabilirliğinden ve düşük maliyetinden kaynaklanmıştır. Talebe karşılık yeterli miktarda kâğıt üretimi yapılabiliyor, dolayısıyla da kâğıdın varlığı daha önce bilinmeyen bir ölçekte kitabın üretimine olanak sağlamıştır. Bunun sonucunda da baskıyla birlikte bir kâğıt devriminden bahsedilebilir.
Matbaadan Sonra Kâğıt başlığını taşıyan yedinci ve son bölümde ise yazar,kâğıdın yapımının Müslümanlar vâsıtasıyla Avrupa’ya taşındığını, 1500 yılı dolaylarında Avrupa’nın hemen hemen her yerinde kâğıt yapıldığını, kâğıdın önemine karşın bunun İslâm ülkelerindeki tarihine ve rolüne yeterince değer verilmediğini açıklamaktadır. Bunun nedeni olarak da yine bir ihmalden söz etmek mümkündür. Avrupalılar kâğıdın tarihini yazmaya başladıklarında kâğıdın gerek Çin gerekse Avrupa’da matbaanın daha çabuk özdeşleşmesi gösterilmiştir. Matbaanın tarihini kâğıdın tarihinden ayrı tutmak mümkün değildir. Her ikisi de Çinde icat edilmiş ve batıya doğru yayılmıştır. İslam’ın matbaayı kabul etmekteki başarısızlığı çoğu kez bütün bu kültürler arasında var olan kaba eşitliğin yok olmaya ve bir zamanki büyük İslam uygarlığının çökmeye başladığı kilit an olarak görülmüştür. İslam ülkelerinin matbaayı istememelerine birkaç açıklama getirilmiştir. Bunlardan biri pratiktir. Arap yazısı yalnızca Arap değil Farsça ve Türkçenin de konuşulan ve etkisinde kalan bir yazı diliydi. Taklit edilebilecek bir hurufatının olmaması ve başka yazı diline benzemeyen yapısı hep elle yazmaya uygun olduğu düşünülmüştür. Matbaanın kabul görülmemesindeki ikinci bir neden ise; toplumsal sebeplerdir. Yazar, burada II. Mehmed’i eleştirmektedir. Rönesans dönemi padişahı olan II. MehmedAvrupa’dan matbaayı alması gerekirken, Yunanca el yazmaları sipariş etmiştir. Avrupalı sanatçıları getirmiş olması, Avrupa teknolojilerini kullanmış olması matbaadan uzak kaldığını ortaya koymuştur. Hatta Osmanlı’nın da benimsemek istemediğine dair bir söylemde bulunan yazar; II.Beyazıd ve I. Selim 1485 ve 1515 yıllarında Müslümanların Arap harflerinde metinleri basmamaları için fermanlar çıkardıklarından bahsetmiştir. Bununla birlikte Avrupa basmaya devam ettiği için gelişirken İslam Ülkelerinde bir direnme söz konusu olmuştur. Direnmedeki bir diğer sebep ise Müslümanların özellikle de ulemanın yazma sözcüklere duydukları saygıdan ötürüdür. Hattat ve katiplere özel bir değer bir ilgi vardı. Bundan dolayı bir engel oluşmuştur. Bu direnişe karşı, Osmanlı diplomatı ve senelerce hizmet etmiş birisi olan İbrahim Peçevi 1940’larda matbaanın artık Türk toplumuna yabancı olmadığı, kullanılması gerektiğini söylemiştir. Tam 80 yıl sonra İbrahim Müteferrika matbaayı açmıştır. Böylelikle İbrahim Müteferrikaİstanbul’damatbaayı kuran ilk Müslüman unvanına kavuştu. Matbaaya olan ilgisinde Hristiyan olarak yetişmesi ve Avrupa’da eğitimlerini alması etkilidir. Tüm bu süreçlerde kâğıt Müslümanlardan Avrupa’yageçmiş olsa da matbaa Avrupa’dan İslam ülkelerine geçmiştir. Avrupa’nın matbaa dönüşümü ve çalışmaları yadsınamaz fakat Müslümanların Çin’den Avrupa’ya taşıdığı malzemeler, kâğıt ve sürecinde kullanılan materyallerin önemi daha büyüktür.
Kâğıdın büyük buluş olduğu ve kâğıt olmadan yeni bir uygarlığa adım atılamayacağından daha emin olunmuştur. Bu bölümle konuya dair kitabın içeriğine dair bilgilerin sonuna gelinmiştir. Yazar eleştirel bir dille İslam Ülkelerinin daha başarılı ve ön planda olabileceğini fakat birçok sebebin, geleneklerinin ve düşüncelerinin bu ilerlemelerinde engel olduğundan bahsetmiştir. Günümüzde de bazı geleneklere bağlı kalınarak bile diyemeyerek saplantı haline gelmiş tavrımızla birçok gelişmişliği iteklediğimiz olmuştur. Bu saplantıların daha yenilikçilikle fakat geçmişini ve geleceğini de yanında taşıyarak ilerlemenin demümkün olacağını söyleyebiliriz. Yedinci bölümün sonunda yazar, alıntı yaptığı kısımları başvuru kaynakları adı altında toplamıştır. Okuyucuların bu kısımla mümkün olduğunca faydalanması sağlanmış, kolaylaştırılmıştır. Kaynakçaya ve Dizine de yer veren yazar okuyucu odaklı bir yazı dili tercih ettiğini, okuduğu incelediği kaynaklarını bu denli erişilebilir kılmasıyla ortaya koymuştur.
Genel olarak bakıldığında eser, konuyla ilgili tartışılan fikirleri bir araya getirmesi ve bilginin kuşaktan kuşağa aktarılmasında büyük payı olan kâğıdın tarihçesini ortaya koyması bakımından oldukça önemli kabul edilebilir. Günümüzde yaşamın en yaygın malzemelerinden biri olan kâğıdın bugünkü hâlini alış serüvenini ele alan bu eser içindeki bunca bilgi derlemesi bakımından çok değerlidir. Bu yabancı dilden çeviri yapılan eseri Dilimize kazandıran Zülal Kılıç’ teşekkürlerimi borç bilirim. Bu eser tarih severlerin daha çok dikkatini çekecek olsa da dilbilimcilerin, sanatkarların ve tüm bilimcilerin okuması ve anlamlandırması gereken bir kitap olduğu düşüncesindeyim. Tarihle arası mayhoş olan, kronolojik bilgisi yerinde durmayan biri olarak, okurken tarihi kısımlara önyargılı davranmış olsam da bende bu kitabın yeri ayrı olacaktır. Yazının anlamlandığı, yazının taşındığı, saklandığı, sığındığı, hatta daha romantik bir ifadeyle yazının kâğıda sarıldığı bir kitap olmasındandır.