Sitemize üye olarak beğendiğiniz içerikleri favorilerinize ekleyebilir, kendi ürettiğiniz ya da internet üzerinde beğendiğiniz içerikleri sitemizin ziyaretçilerine içerik gönder seçeneği ile sunabilirsiniz.
Zaten bir üyeliğiniz mevcut mu ? Giriş yapın
Sitemize üye olarak beğendiğiniz içerikleri favorilerinize ekleyebilir, kendi ürettiğiniz ya da internet üzerinde beğendiğiniz içerikleri sitemizin ziyaretçilerine içerik gönder seçeneği ile sunabilirsiniz.
Üyelerimize Özel Tüm Opsiyonlardan Kayıt Olarak Faydalanabilirsiniz
[M.Demir, Rümeysa]. [Meslek Ahlakı Bağlamında Liyakat], [2021].
Bu çalışmada temel olarak belirlenmiş üç kavram üzerinde durulmuştur. Ahlak, etik ve liyakat kavramları detaylı olarak ele alınmış olup, mesleki bakış açısı bu kavramlar altında incelenmiştir. Bireyin tutumundan toplumun tutumuna yansıması ve ahlaki boyutta nelerin yapılıp nelerin yapılmaması gerektiğine değinilmiştir. Ahlakın kurallarında kültürel farklılıklara karşı değişkenlik gösterebileceğinden, bu bakış açısıyla da ele alınmıştır. Filozofların bakış açılarına değinilerek, geçmişten bugüne ahlaki bakışta neler değiştiği irdelenmiştir. Ahlaki boyuttan sonra etik boyutu detaylandırılmıştır. Etik ve ilkelerine değinilmiş olup mesleki boyuttaki değişimler ele alınmıştır. En son Liyakat konusu detaylı olarak, İslamiyet ve sonrasından başlayarak detaylandırılmış olup, meslekte liyakat eşiğinin nasıl olması gerekliliği üzerinde durulmuştur. Günümüzde, mesleki deformasyonlarda yaşanan liyakat açığını ortaya koymak ve bu düşünce için yapılması veya yapılmaması gerekenler üzerinde durulmuştur.
Anahtar Sözcükler
Ahlak, Etik ,Liyakat, Meslek Ahlakı, Mesleki etik
[M.Demir, Rümeysa]. [Competence in the Context of Professional Ethics], [2021].
On this basis, the basicconcept has beenemphasized. Morality, ethicsandmeritarediscussed in detail, and this concept is depictedfroma professionalperspective..It is tried to be enteredinto the system from the practice of the individualandwhat is createdandwhatneeds to be done. It can also be consideredfrom the point of view, as it can have a comprehensiveresponse in the regulation of morality. Narratives on the perspectives of philosopherswith the mentionedexamples. After the moral dimension, the ethicaldimension is detailed. Practices in schoolswithethicsandperspectiveswerediscussed. Regarding the lastissue of Merit, the necessity of a relationship in the professions has beendiscussed in detail. Today, it has beenfocused on revealing the meritgapexperienced in professionaldeformationsandwhat to do or not to do for this idea.
Keywords
Morality, Ethics, Merit, Professional Ethics
Meslek Ahlakı Bağlamında Liyakat
Merit in the Context of Professional Ethics
Rümeysa Moğol Demir
Meslek bilinci ve mesleğine olan saygı herkeste aynı olmayabilir. Kişinin farklılıklarından doğan fıtrat, karakter ve ahlaki değerlerin değişime uğraması farklı sebeplere bağlıdır. Sosyal, psikolojik, çevresel ve toplumsal faktörlere bağlı olarak değişim ve aşınma olabilir. Mühim olan bu süreçte en iyiyi, en ahlaki olanı tercih edebilmektir. Fakat tercih edebilmek de güçlü bir iradeye bağlıdır. İrade meselesi derin ve herkeste güçlü olmayan bir durumdur. “İrade; yalnız insanı hayvandan değil, aynı zamanda insanları birbirinden ayıran ve aralarında üstünlük ve aşağılık farkları yaratan tek ruh kuvvetidir”(Başgil, 2017,s.26). Tarihte de irade sahibi insanların başarı sahibi ve üst mertebelere geldiği görülmektedir. Günümüzde de bu şekilde makam-mevki sahibi olanların hepsi irade sahibidir demek pek mümkün değildir. İradesini haksızlıktan, liyakatsizlikten, ahlak dışı davranıştan kullanarak hak sahibi olduğunu savunan insanların mertebelerde yer alması meslek ahlakını aşındırmaktadır. Bu sebeple de bunu dert edinenlere ışık olmak adına bu çalışmayı hazırlama fikri oluşmuştur. Bu çalışmada da tek tek kavramsal çalışmalar yapılıp konuyla bağlantısı verilerek ilerlenmiştir. Kavramsal tanımlamaların hemen ardından meslek ahlakına değinilmektedir. Meslek ahlakının temeli ailedebaşlar ve sonrasında eğitim-öğretimle birlikte gelişime uğrar. Meslek bilinci sadece diplomalarla yada referanslarla yerleşilmiş vaziyetteyken oluşmamaktadır. Temelinde erdemli insan nasıl olunur ve erdemin ehemmiyeti ortaya çıkmaktadır.
Ahlak, kişilerarası iletişimde ve karşılıklı ilişkilerde iyi ya da kötü veya doğruveya yanlış olarak ortaya koyduğumuz değerlerdir. Ahlak kelimesinin kökeni Arapçadan gelmektedir. Arapça hulk yani halk etmekten türeyenya da diğer bir anlamda huy anlamına gelmektedir. Bu kök doğrudan ahlaka bağlı olduğu ve güzel ahlak denilebilecek bir kavrama denk gelmektedir. Eski çalışmalarda ahlakı kolaylaştırmak, engelsiz, bölümlemek gibi anlamlarda da kullanıldığı belirtilmektedir. Klasik anlamda çalışmaların genelinde insanın yaratılışına ve insanı insan yapan özelliklere atıf olarak hulk kelimesi kullanılmaktadır. Bu da ahlakın insan yaratılışının temelinde yer aldığı anlamına denk gelmektedir. İnsan fıtratına denk gelen bu kelime insan davranışlarının işleme süreci olarak da zihnimizde yer almaktadır. İnsanın varoluşundan yaşadığı sürece karakterinin ve fıtratının belirlemiş olduğu bazı davranışları da bulunmaktadır. Bu gibi karakterini oluşturan ahlaki ilkeleri belirleyen davranış biçimleri ahlak oluşumunu belirlemektedir.Ahlak, tek tek davranışlara verilen bir isim değildir. Kişilerin davranışlarını gerçekleştirdikleri durumlar ve hallerdir. Ahlak çerçevesinde gerçekleştirilen davranışlar somut örnekler olabilmektedir ve insan davranışları o kişinin ahlakının aynası niteliği taşımaktadır. Bu sebeple davranışların anlamlanması ahlak itibariyle gerçekleşmektedir. İnsanın fıtri özelliklerine, huylarına bağlı yerleşmiş bir kabul görmüşlüktür. İnsanın dünyaya geldiği andan ve çevresel faktörlerle birlikte oluşan geleneksel algıya ve bu algının ismine de ahlak denilebilir. Geleneksel ahlak algısı doğma ve gelişme evresinde insan hayatında sabitleşmiş kurallar bütünü olarak görmektedir. Ahlak bazen doğuştan gelen içgüdüsel yeti iken bazen sonradan kazanılmış halin adıdır. Bazen pürüzsüz ve kolay olmak anlamında iken bazen eylemlerin kendisinden ortaya çıktığı mevcut yapıdır. Çünkü ahlak, insanın psikolojisiyle alakalı olduğu kadar fizyolojisiyle de alakalıdır. Fiziki özelliklerinin karakteristik birer anlamı vardır. Hepsi birbiriyle ilişkili olan bu kavramlar insan fıtratında da anlamlı hale gelir. İnsanın yaratılış özelliklerinin dışsal ve içsel özelliklerinin bağlantılı olarak bir irtibatı vardır. Bu da kişide karakter olgusunu ortaya koymaktadır.“Ahlak, kişi vicdanının belirli hareketleri “doğru” ve “iyi” olarak vasıflandırılmasıdır. Toplum içinde de ahlak kişilerin benimsedikleri ve uymak zorunda bulundukları davranış biçimleri veya kurallar bütünüdür” (Meslek Etiği, 2016).Ahlaki davranışlar toplumun kurallarıdır. Her topluma göre ahlak kurallarında farklılıklar olsa da iyi ve güzel olan her şey ahlakidir. Her toplumda bu gibi kurallar vardır ve bu kurallar görgü kuralları gibi adlandırılabilmektedirler. Yazılı yazısız kuralların olduğu bilinmektedir fakat ahlak, yazısız kuralların bütünleşmiş halidir. Toplumun refahı için bu yazılı yazısız kuralların uygulanması gerekmektedir. Doğru olan davranışların hayata geçirilmesi, ahlaki davranılması toplum düzeni için şarttır. “Ahlak kuralları, değişen toplumsal koşullar karşısında daha esnektir ve daha kolay değişebilme özelliğine sahiptir. Ahlak; “İnsanların birbirleriyle veyadevletle olan ilişkilerinde kendilerinden yapmaları istenen davranışlarla toplum düzeninisağlayan bir kurallar ve normlar bütünüdür, yani toplumsal bir olgudur” (T.C. Milli Eğitim Bakanlığı , 2011).Ahlak, bir toplumun örf ve adetlerinin, değer yargılarının, kültürünün,yargılarının oluşturduğu düzeni inceler. Bu düzen, bireyin ve toplumun yanlış yada doğrularını inceleyip ortaya koyar. Ahlak kuralları bazen gelenek ve görenekler bazen töre bazen adetlerdir. Ahlak biliminin incelediği başlıca konular vardır:
Tüm bunları detaylıca inceleyen ve bir sisteme dönüştüren bilimdir.Ahlakın bilimsel olarak tanımı ise: “Ahlak, toplumsal yaşamda, belirli kişi, grup ya da toplum için belirli zamanda ve belirli bir yerde geçerli olan (ya da geçerli olması beklenen) değer yargılarının, örf, adet, norm ve kuralların oluşturduğu bir sistem bütünüdür” (Aktan, 2009). Bu tanımda eleştirilebilir yönler bulunabilir. Fakat genel manada ahlak iyi ve kötüyü araştıran detaylandıran bilimdir. Ernest Hemingway: “Ahlak konusunda, bir şeyi yaptıktan sonra kendini iyi hissediyorsan o ahlakidir; eğer kendini kötü hissediyorsan o gayri ahlakidir” der (Aktan, 2009). Buradan da iyiliğin ve kötülüğün hislere de yansıdığı ortaya çıkmaktadır.
Ahlak Felsefesi ise; insan yaşamındaki ahlakın boyutunu inceleyen, ilgilenen ve yargıları ortaya koyan bir felsefe dalıdır. Ahlak felsefesi, insanlar yada bir toplumun yapması yada yapmaması gereken eylemleri araştıran bir dal olarak önümüze çıkmaktadır. Ahlaki kurallar ise objektif ve sübjektif olmak üzere ikiye ayrılır. Objektiflik evrensel, tüm toplumun kabulü söz konusu olan kuralları kapsarken, sübjektiflik ise evrensel ahlak kurallarının herkes tarafından kabul edilemeyeceğini ortaya koyar. Kişi ve yaşadığı coğrafyaya göre değişkenlik gösterebilen ahlaki kurallar yine de iyiden ve doğrudan yanadır. Hiçbir coğrafyada ahlak kuralları kötüyü ve yanlış olanı tercih etmek üzerine kurulu değildir. İradeye bağlı olarak seçilmesi gerekliliği ile ahlaki deneyimde bazı zamanlar indirgenemez, değiştirilemez, tercih edilmez, alternatif eylem tarzlarıyla karşılaşır ve seçimler yapılır. Bu seçimler deneyimlerimize paralel olarak şekillenir. Ahlaki deneyimlerde alışkanlıkların ya da tekrarların olumlu etkisi bulunmaktadır. Ali Fuat Başgil(2017)“İçgüdüsel hareketler, hayati birer ihtiyacın ifadesi olarak doğuşta türden kişiye soyaçekim yolu ile geçtiği halde; alışkanlıklar sonradan ve çoğu zaman başkasından görüp öğrenme yoluyla elde edilir.” (s.33). Burada da bahsedildiği gibi alışkanlıklar sonradan eğilimle öğrenilebilen bir yapıdadır. Alışkanlıklar tekrarlanan hareketler serisinin ilk hareketidir. Ahlakın gayesi ise en kısa ifadeyle doğru, karakterli ve sağlam seciyeli insan yaratmaktır. Bu konu üzerine Hasan-ı Basri Hz. ’nin bir sözü vardır: “Güzel ahlak; cömertlik, bağışlayıcılık, sabır ve tahammüldür.” Güzeli ve iyiyi öneren ahlak ve kurallarını uygulamanın gerekliliği ortaya çıkmaktadır.
Bazı felsefecilerin ahlak anlayışı farklılık göstermiştir. Bu filozofların fikirlerine değinilecek olursa:
Sokrates ahlakı; bilgeliği temel ilke edinmiştir ve insanı temel alır. Erdemli insan ancak bilgelikle mümkündür fikrini savunmaktadır. İnsanların ruhunda saklı bulunan ahlaksal yargılar vardır ve insanı insan yapan bu yargıların gün yüzüne çıkmasıdır. Evrensel doğruların peşindedir. Bu doğrular da erdemi ve insanın ahlaki değerlerini ortaya koyar.
Eflatun ahlakı; iyilik erdem demektir. En iyi bir faaliyet ahlaki gayenin sonucudur. Bu fikre göre insanın erdeme ulaşması, bilgeliği, yiğitliği, cesurluğu, adaletli ve ölçülülüğü ile mümkündür. Gerçek fazilet, gerçek bilgiyle olur fikrini benimser. En iyiyi desteklediği için de kötülüğe karşı farklı bir bakış açısı vardır. Kötülük sadecebilgisizliğin sonucu değildir. Vücuttaki bazı hastalıkların ruhtaki rahatsızlıkların yansıması sonucu ortaya çıktığını söylemektedir.
Aristo ahlakı; toplumdaki ast üst ilişkisini benimseyen ve bunu doğru olarak gören bir anlayışı benimser. Yöneticiler ve onların emri altındaki yönetilenler arasında bir ayrımın olması ahlakidir. Bu ayrımı da şu benzetme ile anlatır: “Öküz, yoksulun kölesidir; yoksul da köle de efendisinin…” Aristo’ya göre toplumda her zaman üsttekiler alttakilere göre güçlü ve haklıdır.
St. Augustinus Ahlakı; hiç ölmeyecek gibi çalışıp yarın ölecekmiş gibi de ibadet etmeyi benimsemiştir. Yaratıcının varlığına ve O’nun kudretine inanan bir düşünce yapısı vardır. Yaratıcının egemenliğine boyun eğmeli ve ibadet etmelidir. Bu yapılan ahlaki olur ve doğru olur fikri vardır.
Machiavelli Ahlakında; amaca ulaşmak için her araç meşrudur fikri benimsenmiştir.
Lock Ahlakında ise; bireyin doğal hakları ihlal edilemez ve elinden alınmaz. Bireyden yada devlet elinden kaynaklanan ihlal her türlü zorlamadır ve gayri ahlakidir fikri benimsenmiştir. Lock ahlaki olarak nitelendirebileceği meseleleri haklar yönünden ele alır.
Yukarıda bazı filozofların ahlaka karşı benimsedikleri fikirlerden bahsedilmiştir. Bazıları toplumsal değerleri ele alırken bazıları sosyal bazıları bireysel değerleri ele almıştır.Machiavelli ’nin benimsediği fikri yani amaca giderken her şeyin meşru olduğu fikrini günümüzde birçok insan da benimsemiş durumdadır. Eleştirel bakıldığı zaman hedefe giden yolda her imkânı kullanmak, her şartı denemek doğru olmayabilir. Birçok konu da doğru olmadığı söylenebilir. Günümüzde insanların özellikle meslek ahlakına olan sorumluluğu bu ilk adımda belli olmaktadır. Mesleğine erişme aşamasında uyguladığı kanunsuz hareketler veya açılan pozisyonların kanunsuz şekilde illegal yollardan açılıp o pozisyonun işveren tarafından istediği kişi ile doldurmuş olmasından sorunlar ortaya çıkmaktadır. Bu oluşumun içerisinde olup Machiavelli ’ye hak vermenin doğru bir davranış olmadığını böylelikle de ahlaki bulmadığını söylemek yanlış olmaz. Meşru sayanlar, bu görüşü benimseyenler içinde bulundukları durumu haklı çıkarmak durumunda olduklarından kabul etmişlerdir. John Lock ’un dediği gibi düşünmek istemeyen, doğruyu yapmaktan ve doğruyu yapmak için sabır beslemeyen insan topluluğu bireyin haklarını ihlal ettiklerini düşünememektedirler. Düşünme eylemini gerçekleştirmeleri sadece mesleğe erişmek pahasına her şeyden her doğru olmayandan kaçmak yerine mubahtır fikri ile devam etmektedirler. Bu insanların fark etmeden de olsa Nietche’nin “Ahlaki gerçekler diye bir şey yoktur.” fikrini benimsedikleri görülmektedir. Çünkü ahlaki değerleri olan bir birey yada toplum olsa hak ihlalini ve meslek ahlakına olan değeri yeterince verir. Bu mesleki ahlaka verilen değeri de değersizleştirmektedir. Temelinde ise ahlak kavramı baltalanmakta, insani değerler ise bu şekilde yok olmaktadır. Bu gibi yozlaşmalar bireyin kalbinde başlayıp, aklına sirayet etmiş ve böylelikle topluma da sıçramıştır. Toplumun refahı ve düzeni için yönetilen birçok kurumun meslek ahlakı çerçevesinden uzak kaldığı, ahlaki ve etik disiplinine dair doğru kararlar verememektedirler. Bu kararların yanlış verilmesi deinsanların o kurumlara olan güvenini yıkmaktadır. Güvenin azaldığı bu gibi ülkelerde de değerler yıprandığı için demokrasinin gelişmesi pek mümkün olmamaktadır. Ahlaki değerlerin yıpranması ve uygulanmaması bir ülkenin işleyişini derinden etkilemektedir. Kurumlarda prestij ve saygınlıklarını kaybetmelerine sebep olmaktadır. Bu deformelerin olmaması için ahlaki davranmak esastır. Ahlaki davranışlarda bulunmak için, birtakım ahlaki kurallar vardır. Bunlara örnek olarak:
Bu ve buna benzer ahlaki değerleri yüceltebilecek kurallar söylemek mümkündür. Ahlakın temellendirilmesi tüm ilimler de bir yana islami açıdan yüzyıllar öncesinde Peygamber efendimizin söylediği bir söz ile taçlanmıştır. “Sizin en hayırlınız, ahlakı en güzel olandır.” diyen Efendimiz insanlığın ahlaklı olanı en güzeldir en iyidir der. İyiliğe ve güzelliği tavsiye eden, ahlaki değerlere değer verenler demektir. Yukarıda verilen maddelerin bir bireyde bulunması o toplumun değişime uğraması demek iken, tüm bireylerde bu değerlerin olması tüm dünyanın değişmesine denk gelecektir. Bu değerlere sahip kişilerin meslek sahibi olması içinde bulundukları kurum kuruluş fark etmeden başarıyla taçlanacaktır. Motivasyonu yüksek, nitelikli bireylerin bir arada olması, ahlaki ilkelerini barındıran bireylerin doğru ve düzgün işler ortaya koymalarına sebep olacaktır. Bu özelliklere sahip yöneticilerin olması da yönettikleri işletmelerde başarılarla ve saygınlıklarla karşılaşabilmektedirler. Dolayısıyla güzeli ve iyiyi devam ettirmek yine ahlak dairesi içinde kalmak istemekle mümkündür.
Etik, ahlâksal olarak “doğru” veya “yanlış” eylemleri değerlendirir. Ahlaki davranışların ve kuralları oluşturan temelleri ve bunun sonucunda oluşan değerleri irdeleyen bir disiplindir.Bir başka ifadeyle etik, başkalarıyla aynı hayatın nasıl daha iyi devam edeceği konusunda bireysel düşünme ve karar verme aşamasıdır. Etik, davranışlardaki iyi ve kötüyü inceler. Doğru veya yanlışın ne olduğuna ve toplumsal sorumluluk olarak nasıl düzeltilmesi gerektiğini ortaya koyar. Bazı düşünürler ise etiği şu şekilde tanımlamıştır; ahlaki davranışlar bütünüdür ve ahlaki konularda sistemli düşünme biçimidir. Etik iyi bir eylem karşısında doğru olan yargıya varmaya çalışırken bireye doğruyu öğreterek kabul ettirmektir. Temel ilkeleri belirleyip, ruhsal ve davranışsal kaynakları bulup, eğitmek ve yönlendirme şeklidir. Etiğin kendine göre incelediği bir çerçeve mevcuttur. Bu etik çerçevesi insan davranışlarının gerçekleştiği aşamayı incelemektedir. İnsanın içinde bulunduğu toplumdaki hal ve hareketleridir. Ahlak toplumun belirlediği kurallara uymak iken, etik bu kuralları uygulama sürecindeki kişinin tavırlarıyla ilgilidir. Etik daha manevi yaklaşırken, ahlaki saha somut örnekler üzerinde durmaktadır.
Etik, insanın yapmış olduğu davranışları özümseyerek değerlendirmektedir. Bu sürecini gerçekleştirirken eylem odaklı ilerlemektedir. Etiğin sorduğu ve cevap aradığı bazı sorular:
Etik,bu ve bunun gibi birçok süreci ve ahlaki boyutu ilgilendiren, inceleyen sorulara cevap aramaktadır. Etik için iyi yaşam amacı denilebilir. İyiyi tercih etmek bir amaca ve ilişkilerine bağlıdır. Etik ilkelerin geliştirilmesinde hak ve hukuk, insan haklarının temeli, karşılıklı fayda nasıl sağlanır ve bireyin kişisel davranışları ve isteklerini temel alır.
“Etik her şeyden önce istenilecek bir yaşamın araştırılması ve anlaşılmasıdır. Daha geniş bir bakış açısı ile, bütün etkinlik ve amaçların yerli yerine konulması neyin yapılacağı ya da yapılamayacağının; neyin isteneceği ya da istenemeyeceğinin, neye sahip olunacağı ya da olunamayacağının bilinmesidir. Etik; insanların kurduğu bireysel ve toplumsal ilişkilerin temelini oluşturan değerleri, normları, kuralları doğru-yanlış ya da iyi-kötü gibi ahlaksal açıdan araştıran bir felsefe dalıdır” (T.C. Milli Eğitim Bakanlığı , 2011). Etik iyiyi kötüyü,yararlı sorunları ele alırken, ahlaki ve kuralkoyan, sistemli bir yapı olduğundan sınırladığı tüm değer ve normlara saygı duyulması gerekmektedir. Atatürk, etik için; “Etik kutsaldır; çünkü aynı kıymette eşi yoktur ve başka hiçbir çeşit kıymetle ölçülemez.” (Aktan, 2009)demiştir. Aslında değiştirilebilir ve insan elinin ve kültürünün değişmesiyle farklılıklara uğramıştır. Fakat burada dikkat çekilmesi gereken etiğe önem vermesi ve kıymetli bulmasıdır.
Bir kişinin yaşamını sürdürmek için, geçimi sağlamak için çalışmaya ihtiyaç duyacağı ve bunu meslek olgusu çerçevesinde değerlendirmek de mümkündür. Kişilerarası ilişkilerin gerçekleştiği ve davranışların belirlediği düzen ise mesleki etik sürecidir. Mesleki etik ise; insanın değerlerini koruyan, mesleğini icra ederken kişiye karşı yapılması yada yapılmaması gerekenlere yönelik ilke ve ilişiklerdir. Mesleki etiğin aradığı sorular genellikle kurum ise kurumun yapması veya yapmaması gereken tüm eylemlerdirya da kişi ise doğru nedir, yapmam veya yapmamam gereken etkenler nelerdir. Bu gibi soruların cevabını arayan etik, aslında ahlaki kuralların bütünlük kazanmasını sağlamak için uğraşır. Mesleki etik, mesleğe dair bilgilere yeterince hâkim olmak ve insani değerlere sahip olup etkin bir şekilde kullanıyor olmaktır. Bir diğer meslek etiği ilkesi denilebilecek kavram ise düşünce özgürlüğüdür. Kişilerin düşüncelerini rahat bir şekilde açıklama, paylaşma ve erişme imkânı sunma bilgiye erişme konusundaki etiği ortaya koyar.“İş hayatındaki davranışları yönlendiren, onlara rehberlik eden etik prensipler ve standartların toplamına “mesleki etik” denilmektedir. Belirli bir meslek grubunun, meslek üyelerine emreden, onları belli kurallarla davranmaya zorlayan kişisel eğilimlerini sınırlayan, yetersiz ve ilkesiz üyeleri meslekten dışlayan, mesleki rekabeti düzenleyen ve hizmet ideallerini korumayı amaçlayan mesleki ilkelerdir.” (T.C. Milli Eğitim Bakanlığı , 2011). Meslek etiği bir öz denetim sistemidir. Diğerlerine kıyasa manevidir, vicdan gerektirir ve içseldir. Mesleki etiğin ilkeleri mevcuttur. Bu ilkeler:
Bu ilkeleri benimsemek çalışan için motivasyon sağlarken, işverene karşı da ayrı bir özgüven vermektedir. Çalışanların yöneticisine bu ilkelere bağlı kaldığından duyduğu güven çalışma verimliliğini de arttırmaktadır. Yöneticinin yapmış olduğu bu etik davranışlar çalışma düzenini de olumlu etkilemektedir. Bireyin işini sevip daha bağlı kalmasınave çalışma ortamının daha nitelikli hale gelmesini sağlamaktadır. Dolayısıyla çalışanların verimliliğini ve mutluluğunu arttırır.Çünkü mutluluk gayrete bağlı olarak gücümüzün yettiğini ve irademizin yönetimiyle tercih ettiklerimize bağlıdır.
Etik kavramında, insan aklı ve duygularının da beraberinde değerlendirilmesi gerekir. Bazı zamanlar bu bahsedilen duygular arasında çatışmalar olabilmektedir. Bunun en doğrusu, ahlaki çerçevede değerlendirmek, bireyin öz benliğini koruyarak karar vermek için en büyük faydayı sağlama çabası içinde olmak gerekmektedir. Mesleki bağlamda etik kurallarında ahlak dışı davranışlardan kaçınmak gerekmektedir. Etik disiplinli düşünmeyi sağlamakta ve düşünce süreçlerinde kurumlara seçilen görevlilerin davranışlarına da yansımaktadır. Kamu kurumlarının veya özel kuruluşların tarafsız hizmet verebilmeleri için personelin iyi davranış sergilemesi ve alım sürecinde de doğru ve yararlı olabilecek politikalar üretmelerini sağlamaktadırlar. Meslek etiği bireysel olmakla kalmayıp bir toplumun davranışı olarak da değerlendirilmelidir. Çünkü o toplumu kültürüne bağlı olarak etik davranışlarında da farklılıklar olabilmektedir. Mesleki etik kuralların amacı, çalışma yerindeki personelin ve çalıştığı birime ait bilgilere karşı nitelikli, performansı yüksek, hal ve davranışlarında da standartlara uygun bir düzen belirlemektir. Bunu gerçekleştirirken de tüm çalışanları eşit değerlendirmek ve eşit standartlara uygun değerlendirmelerde bulunulması hedeflenmektedir.
Mesleki etiğin olduğu ve etkin olarak kullanıldığı bir kurumda çalışma verimliliği yüksektir. İnsanları doğruluk ve adalet motive eder, böylelikle de etkili çalışma ortamı ortaya çıkar. Günümüzde değerlendirme yapılacak olursa bu pek mümkün değildir. Günümüz kurum ve kuruluşlarına bakınca eğitim seviyesi gözetmeden, pozisyona uygunluk gözetilmeden, şartlara uygunluk olmadan da işe alım söz konusu olmaktadır. İllegal yolları meşru hale getiren bu lisansız düzenin değişmesi yine bu düzensizliği kabul edenler tarafından olacaktır. İnsanlık dur demedikçe, bu düzensiz düzen devam edecektir. Kurumların bu şekilde ahlak dışı hareketlerle çalışanların da yeni pozisyonlara yerleşecek olan kişilerin de düşünceleri etkilenmektedir. Ahlaki iradelerine sahip çıkan bir kesim de vardır. Bu kesim ise ahlaki ilkeler dışında hareket etmek istemeyen ve yararlı politikalar üreten kişilerdir. Bu vatandaşlar kamu yararına hizmet eden, tarafsız hizmet verecek insanlardır. Bu gibi insanların sektörde olmaları etik alt yapının oluşmasında yararlı olacaktır. Mesleki etik çerçevesinde yapılması gereken düzenlemeler:
Yukarıda belirtilmiş olan maddelerden de ortaya çıkan sonuç, insanın olduğu yerde değer vardır. Değerler bütünü olan normların düzenlemesi de ahlaki boyutta olmalıdır. Ahlaki çerçevede yapılan düzenlemeler etik olur ve böylelikle de mutlu bir son olur. Çünkü etiğin olduğu yerde doğruluk ve adalet, adaletin olduğu yerde de mutluluk olur.
“Liyakat; ‘yeterlilik’, ‘ehliyet’, ‘elverişlilik’, “işe uygunluk”, “layıklık” ve ‘merit’ gibi kavramlarla ifade edilmekte olup, bir şeyi hak etme, bir şeye değer olma, ehil olma ve layık olma gibi anlamlara gelmektedir” (Yılmaz & Çakıcı, 2021). Kişinin çalıştığı işinde yaptığı görevde yeterli niteliklere sahip ve bu pozisyon için uygun bulunması halidir. Arapça kökeniyle de lâyık olma, uygunluk, lâyık olmaya sebep teşkilden yetenek, yeterlilik ve kifayetlere sahip olma anlamlarını taşır (Koca, 2016).Liyakat, açık kadrolar için atama, yükseltme, göreve son verme gibi işlemin yapılmasıdır. Liyakat sadece işe alımlarda dikkat edilmesi gereken bir durum da değildir. İşe son verme durumlarında da liyakat gözetilmelidir. Bireyin uygun olup olmamasıyla alakalı fikri verecek olan kimi zaman referanslardır kimi zaman tavsiye edenlerin fikirleridir. Çalışan bireyin liyakati konusunda da çalışma arkadaşlarının görüşleri alınabilmektedir. Böylelikle daha nitelikli bilgi edinilmiş olabilmektedir.
“Liyakat en uygun kişinin seçilebilmesi için uygun şartlarda ve uygun niteliklere sahip bireylerin ahlaki kurallar çerçevesinde değerlendirilmesi ve seçilmesidir. İşe alım, atama, terfi ve göreve son vermenin eğitim, deneyim, bilgi, beceri, başarı, görgü, tecrübe, kültür, yetenek doğrultusunda yapılması şeklinde tanımlanmaktadır” (Yılmaz & Çakıcı, 2021).Liyakat eşiğinde davranan ve davranışlarını bu yönde sürdüren yöneticiler sayesinde de liyakat sistemi sistematikleşecektir. Liyakat sistemi; devlet veya özel kurum ve kuruluşlarda uygun kişilerin alınması için oluşturulmuş bir düzendir. Liyakat sisteminde, duyuruların kamuoyuna açık bir şekilde yapılması ve başvuru fırsatının herkese eşit olarak sunulduğu, mülakatların adil yapıldığı ve çalışanın adil ödüllendirildiği bir düzen olması gerekmektedir. İşe alım, yükselme ve atamalarda başta kanunun uygulanması gerekmektedir. Sonrasında uzmanlık bilgisi, alınacağı işle alakalı bilgi-beceri, kaç zamandeneyimli olup olmadığı, kişinin uygunluğunun dikkate alınması ve doğru bir liyakat sisteminin oluşturulmasını sağlamaktadır. Liyakat sisteminde ayrımcılığın yapılmaması, nitelikli bireylerin istihdamıyla da hak edilen ehline verilmelidir. Liyakat sisteminin bazı ilkeleri vardır. Bunlar:
Yukarıda verilen ilkelerin uygulanması durumunda liyakat ehli insanların sayısı arttır ve uygulama sonrası insanların güveni uygulayanlara karşı artabilmektedir. Bu sayede kamu ya da özel fark etmeden hizmet ehli, yeterli niteliklere sahip kişilere teslim edilmektedir.
Liyakat kavramı antik dönemlerden günümüze kadar gelmiş ve hatta İslamın ilk yıllarından da örneklemler verilmiştir. O günden b u güne aşınmalar gerçekleşmiş olsa da unun asıl sebebi hak, adalet kavramlarının yeteri kadar içselleştirilememiş olmasından kaynaklanır. Oysa liyakatin toplumun merkezinde yer alması gerekmektedir. Nitekim İslam hak ve adalet konuları üzerinde hassasiyet duymuş ve bu temel almıştır. Liyakat ise bu iki kelimenin yansımalarıdır. Hz. Peygamberimizin davranışlarının bir sonucu olarak; liyakatsiz davranışların hiçbirini tasdik etmemesi, ehliyet ve liyakate uygun olmayın akrabalarının devlet işlerine alınmaması örnek verilebilir. İslamın ilk yıllarında benimsenen liyakat kavramı: “Kişinin herhangi bir statü için gerekli olan tüm özelliklere layık olma durumu, nitelik ve yetenek olarak aynı şartlara sahip kişilerin eşit koşullardadeğerlendirilme sürecidir” (Güngör, 2019) diye tanımlanmaktadır. Liyakatteki en büyük aşınma ise nepotizmin benimsenmesiyle başlamıştır. Nepotizm, bireyin gücünü ve yeteneğini kullanarak aile üyeleri içinden veya birbirine avantaj sağlayan kişilere ayrımcılık, kayırmacılık yapma durumudur. Oysa yüzyıllar öncesinden vahiy yoluyla netleştirilen bu durum, yüzyıllar sonra değişime uğrayıp insanların inisiyatiflerine kalmıştır.Adaletin temelinde liyakat, liyakatin temelinde de adalet olmazsa olmaz niteliktedir. Adaletin tama manada uygulandığı toplumlar daha çok başarı elde ederken, adaleti göz ardı eden toplumların çöküşü çok yakın vadede olmuştur. Dolayısıyla adaletten bahsetmek ancak liyakat eşiğinde hassasiyetle davranan toplumlar için mümkündür. Uygun pozisyon ve uygun kişiyi seçebilmek liyakat ile olmaktadır. Nitelikli bireylerin seçimi ve ataması ilkelere bağlı kalmakla mümkündür. Kamu kurumlarına nitelikli ve vasfına uygun pozisyonlara yerleşmelerine basit bir tanımla liyakat denilmektedir. Bu sürece Kur’an’da Nisa Suresi 58.ayette şöyle der: “Allah; emanetleri ehline teslim etmenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder” (Diyanet İşleri Başkanlığı, 2021). Adaletli davranarak ve ehil insanlara verilmesi gerektiğinden bahsedilmektedir. Kişilerinhakkını gözetip korumak, adaletin temelini oluşturmak ve sürdürmek, insanlar arasındaki eşitsizlik için çaba göstermek, sınıfayrımı yapanlara karşı tepki oluşturmak ve set çekmek, İslam dini içerisinde güzel olarak sayılabilecek ibadetlerdendir. Adil yaşamın ancak liyakat ilkelerine bağlı kalarak devam edilebilmektedir. Peygamberimiz adaleti sağlamak üzere gönderildiğinden ve sonrasında da Medine vesikası yayımlamıştır. Bu vesikada: “Müminler birbirinin mevlâsıdır. Bu sebeple, zayıf, kuvvetli ayrımı yapılmadan hepsi korunacaktır. Takva sahibi müminler, toplumda suç işleyen yahut fitne çıkarmak kastı taşıyan kişilere karşı, o kişi çok yakınları da olsa, birlikte hareket edeceklerdir.” (Köseoğlu, 2013). Burada yine adaletten ve haktan bahsedilmektedir. Liyakat ilkelerinden olan bu kavramlarla beraber Efendimiz nepotizme izin vermemiştir. Çalışmanın başında da ele alınan ahlak ve etik kavramlarında iyiyi güzeli bunun sonucunda da sevgi ve saygıyla sonuca ulaşılabileceğinden bahsedilmektedir. İslam öncesi ve sonrasında da bu şekilde olmuştur. Sevginin olduğu yerde güzelliklerin galip geleceğini, korkunun ilke edinildiği bir yerde iseo toplumun tutunamayacağını, sevginin,güzelliklerin ve iyiliklerle yönetilen toplumların varlığının daha uzun sürdürebilmiştir. İyilik ve güzellik kavramları, etikve ahlaki çerçevede değerlendirilmektedir ve bu kuralların olması toplumun var olmasıyla paraleldir. Buradan da anlaşılan iyiliği tercih edip ahlaki kurallar çerçevesinde oluşan bir toplum, etik ilkelerine riayet ederek liyakati yakalayabilmektedir. Çünkü Peygamber efendimizden sonra gelen Hz.Ebu Bekir, Hz.Osman, Hz. Ömer ve Hz. Ali dönemlerinde de liyakat ışığında adaleti uygulamalıyla İslam’ın belirlediği ilkeleri yaşatmışlardır. Örneğin, Hz. Ömer memurları tayin ederken konuşmasında: “Sizi, saltanat sürmek, tahakküm ve tasallut etmek için tayin etmedim. Siz hidayet rehberi olacaksınız. Herkes size uyacaktır. Müslümanların haklarını koruyorsunuz. Onları kötülemeyiniz ki, zillete uğramasınlar. Onlar haksız yere methetmeyiniz ki şımarmasınlar. Kapılarınızı yüzlerine kapamayınız ki kuvvetliler zayıfları ezmesin. Kendinizi Müslümanlardan üstün görmeyiniz ki haksızlığa uğramasınlar” (Güngör, 2019). Burada anlaşılan, yöneticinin eşit davranması gerekliliği, adaletten uzaklaşmadan kararlar vermesi gerektiği ortaya çıkmaktadır. Adaletle yaklaşmış olması liyakat ilkelerine de hassasiyetle devam etmesi gerekliliğini ortaya koymaktadır. Hz. Osman döneminde EbuZerr’in akraba ayrımcılığına karşı çıktığı gözlemlenmiş olup, Muaviye’nin yanına gitmesi üzerine gördüklerine inanamamıştır. Muaviye’nin gösterişli ve şatafatlı bir hayat kurmasına, saray yaptırmasına karşı çıkmış, eşitlik ilkesine aykırı olduğundan ve sınıfsal farkın ortay çıkacağından kabul edilmez olarak görmüştür. Bu olay üzerine söylediği, “Eğer bunu Allah’ın malından yaptıysan bu bir hıyanettir. Kendi malından yaptıysanbu bir israftır” (Güngör, 2019) demiştir. Oldukça anlamlı ve derin olan bu söz liyakat ilklerine bağlı yaşanması gerekliliğinin benimsenmesinden kaynaklanmaktadır. Fıkhi olarak da Tevbe Suresi delil niteliğindedir. Rabbimiz şöyle buyurur: “Ey iman edenler! Haberiniz olsun ki, haham ve rahiplerin birçoğuinsanların mallarını haksızlıkla yerler ve Allah yolundan çevirirler. Altını ve gümüşü hazineye tıkıp da onu Allah yolunda harcamayanlar ise, işte onları elem verici bir azap ile müjdele!”(Diyanet İşleri Başkanlığı, 2021).Tüm delilleriyle birlikte yapılan yada yapılacak olan liyakatsizliklere, haksızlıklara ehil dışı hareketlere Kur’an rehberdir. Bugün içinde bulunduğumuz durum bundan oldukça uzaktır. Gözle görülür bir durumda farkedilecek haldedir.Buradan da anlaşıldığı üzereliyakat, İslamın temelinde olan bir ahlaki kurallar bütünüdür.
Liyakat, haktan yana olan, adaleti sağlayan, doğruluktan ayrılmayan kişi veya toplulukları kapsayan değerler bütünüdür. Kişiye özel pozisyonların açılması günümüzde birçok hakkedenin olmasına rağmen o pozisyon açılan kişinin yerleşmesiyle sonuçlanmaktadır. Eşit şartlarda değerlendirme süreci gerçekleşmesi beklenirken, durum çok daha farklı ahlak dışı davranışlarla sonuçlanabilmektedir. Yalnız, bir toplumda hak- hukuk, liyakat- ahlak, eşitlik bozulduğunda adaletten bahsetmek pek mümkün değildir. Dolayısıyla liyakat ilkeleri göz ardı edilmiş durumdadır. Farabi’nin liyakate bakış açısı incelendiği zaman, her zaman sevgiye tabii ve sevgiye bağlı olarak da erdemlilik esastır. Bir diğer görüşü ise, mutluluk yaşam aracıdır ve sevildikçe mutluluk artar ve iradi sevgi ile de insanlarda adalet duygusu gelişir. Kötülükten uzaklaşıldıkça adalete yani iyi olana yaklaşılır. Negatif olandan ne kadar uzaklaşılırsa da adalete o kadar yakınlaşılır. Dolayısıyla adaleti, hakkı, liyakati ayakta tutabilmek yine iyiliğe yakın olmakla alakalıdır. Adalet, her insanın kendi yeteneklerine göre üzerine düşen görevleri yapmasıdır. Liyakat eşiğinde de niteliklerin oluşmuş olduğu kişi ve kişilerin mesleki ihtiyaçlara göre istihdam edilmeleri de adaletli olacaktır. Budurumda adaletdoğruluk ve gerçeklik-hakikat var olandır ve var olandan yola çıkarak insan onu gerçekleştirmek ödevi ile görevlendirilmiştir. Farabi hayattaki her şeyin bir adalet kuralları içerisinde olduğunu ve her cismin bir liyakati ve bir hakkı olduğundan bahsetmektedir. Buna bağlı olarak da adalet, cisimlerin hak ve layık oldukları şeylerin yerine getirilmesidir. Liyakatin gerçekleşmesi için de herkese layık olduğu, hak ettiği pay mutlaka verilmelidir. Uygun bir liyakat eşiğinin oluşması sağlıklı iradelere bağlıdır. Meslek ahlakı çerçevesinde işini yönetemeyen yöneticilerin sebebi, nefislerinin, zihinlerinin sağlıksız olmasındandır. Bu iki hastalıklı yapının düzelmesi yönetim ahlakını da geliştirecektir ve mesleki ahlak bilincinde birçok insan mesleğini icra edebilecektir. Mesleki bilinci oluşmuş, eğitimini almış ve uygun pozisyon için bekleyen yüzlerce insan arasından çok az sayıda insanın zihniyeti ayrıcalık olmadan yerleşmek istemektedir. İnsanların zihinlerdeki bu adaletsizlik, kayırmacılık, liyakatsizlik kanserinden kurtulmak oldukça zordur. Çünkü asıl hikmete sahip insan sayısı oldukça azdır. Bir toplumun pratik hikmeti kaybetmiş olması tüm yaşam ilkesi haline getirdiği hile, kurnazlık, yalan, sinsilik gibi davranışları uyanıklık olarak algılamaktadır. Hile, sinsilik ve kurnazlık kısa sürede refah getirebilir fakat uzun vadede mutluluk sağlamaz. Bu sebeple bu liyakat kaybını yaşayan her toplumun gelişmesi ve nitelikli hale gelmesi zorlaşmaktadır. Bunu aşmanın bir yolu yetenekli, becerikli, disiplinli, işin ehli olan insanları meslek ahlakı çerçevesindeuygun pozisyonda çalışmasını sağlamaktır. Böylelikle motivasyonu yüksek, meslek aşkı ile çalışmak isteyen yüzlerce insan hizmet için çabalayacaktır. İstihdam karar aşamalarında ehliyetli bir şekilde ve liyakat ilkelerine uyulması, özel kurum ve kuruluşlar veya kamu kurumu farketmeksizinoldukça önem arz etmektedir. “İşe uygunsuz kişilerin alınması iş kalitesinin bozulması, güvenlik sorunları, müşteri veya muhatap kitle memnuniyetsizlikleri, öngörülmeyen zarar ve anormal giderlerin meydana gelmesi, iş yerinde çalışma barışının ve huzurun bozulması, nitelikli iş gücü kaybı gibi pek çok sorunların meydana gelmesine neden olmaktadır.” (Özçelik & Yılmaz, 2019) Bu konuda liyakat ilkelerinin göz ardı edilmemesi açısından işe uygun kişilerde belirlenmiş kriterlerin olması, işe alma/atama/terfi sisteminin düzeltilmesi ve sistematik hale getirilmesi, kurumsallaşmanın sağlanması ve liyakat sistemi konusunda yönetenlere ve yönetilenlerebilinçlendirme yapılması ve farkındalık oluşturulması gerekmektedir. “Herkes yaptı, biz de yaparız. Herkes yaptıysa ben neden yapmayayım.” Fikrinden arınıp, yanlışların tekrar edilmemesi için kişi veya toplumun bilinçlendirilmesi gerekmektedir. Bilinçlendirmenin hak ihlali olduğundan, ahlaki kurallara uymadığı için ahlaksızlık boyutunda olduğundan, hiçbir etik beyanına uymadığından bahsedilerek zihinlere yerleştirilmelidir. Nisa Suresi 58.ayette “Allah, size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor. Doğrusu Allah, bununla size ne güzel öğüt veriyor! Şüphesiz ki Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir” (Kur’an-ı Kerim 4:58). Bu ayette de yine adaletli olmayı hak edene hak ettiğinin verilmesi gerekliliğine değinilmiştir.Aslında tüm söylenen ve bu çalışmada üzerinde durulan üç kavram, ayaklı sac ayağı misaline örnek verilebilir. Bu kavramlar layıkıyla kavranıp hayatımızın bir parçası olmuşsa anlamlıdır. Yoksa toplum veya birey, Savaş Şafak Barkçin’in“Liyakate dayanmayan bakkal da çöker, devlette!”dediği gibi olmaya mahkûm olur.
Türkiye’de Liyakat Sistemi’nde; yöneticinin uyması gereken davranışlardan ve kamuya herhangi bir makama atama yapılırken neler olması gerekliliği konusu üzerinde durulmaktadır. Liyakat, bir kişiye verilecek olan makamı yapabilecek işlerliğinin, niteliğinin olup olmamasıdır. 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun Temel ilkeler başlığı, liyakat alt başlığı altında, kanunun 3. maddesinde, “Devlet kamu hizmetleri görevlerine girmeyi, sınıflar içinde ilerleme ve yükselmeyi, görevin sona erdirilmesini liyakat sistemine dayandırmak ve bu sistemin eşit imkanlarla uygulanmasında devlet memurlarını güvenliğe sahip kılmaktır” (TC. Cumhurbaşkanlığı Mevzuat Bilgi Sistemi , 2021). Liyakat kavramı genellikle kamu girişlerinde ve alımlardan dolayı bahsedilen fakat hayatımızın her anında liyakate, ahlaka ihtiyaç duyup kullanmaktayız. Kamu kurum ve kuruluşlarının liyakate bakış açısı üzerinde daha çok durulması gerekmektedir, çünkü eksiklikler ve güvensizlikler devletin yaptığı yanlışlıklarla başlayıp devam etmektedir. Bu konuş-da özellikle daha hassasiyetle davranılması gerekmektedir.
Liyakat eşiğinde mesleki yerleştirmelerde, nitelik ve niceliklerin göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Her vatandaşın kamu hizmetinde çalışma hakkı vardır. Arz ve talep üzerine uygulanacak kurallar çerçevesinde gerek ilk yerleşim gerek yükseltme yapılmaktadır. Bu yer değiştirmelerin yapılma evresinde ise ayrımcılık yapılmadan, herhangi bir bürokrat tanıdığı olmadan güven çevresinde yerleştirme yapılması gerekmektedir ve beklenmektedir. Günümüzde mesleki yerleşmelerde bu gibi ahlak kuralları daha soyut kalmakta ve insanlar somut sonuçlarını görmezden gelerek, ahlak dışı hareketlerde ısrarcı olabilmektedirler. Bu sürecin niteliklerine uygun kişi veya kişilerin alımında kontrol eden denetim kurularının daha aktif olmaları beklenmektedir. Çünkü Anayasa’nın 70. Maddesinde, hizmete alımda görevin gerektirdiği nitelikler haricinde başka kriterler aranmayacağı ve başka ayrım gözetilmemesi gerektiğinden bahsetmektedir. Anayasada yazan bir maddeye uymayan, yanlış yapılan bir düzen varsa da hukuki boyutta karşılığı bulunmalıdır. Bunun yanında liyakat bilincinin oluşturulması için gerekli çalımalar yapılmalı ve kamu yararını düşündüren, bu bilinci kazandıran bir düzen gerekmektedir. Liyakatle davranılacak ve meslek ahlakı benimsetilecek ise; siyasi atmalardan uzak durulmalı, istisnai memurluklara dur denilmeli, denetleme kurulu daha aktif olmalı, mülakatlarda daha seçici ve ahlaki yaklaşımları olan kişiler olmalı, eşitlik ilkesine aykırı davranan veya davranmaya kalkışan kişiler uzaklaştırılmalıdır. Bunlara dikkat edilmesi ile birlikte mesleki oluşum ve kamu yararı bilinci tekrardan gün yüzüne çıkmaya başlayacaktır.Necm Suresi,39 Ayette: “İnsan ancak çabasının sonucunu elde eder” (Diyanet İşleri Başkanlığı, 2021) diyor Rabbimiz. Artık insanlık mesleğine verdiği emeğin karşılığını bulmak, adalete güvenerek yerleşmek arzusunu beslemektedir.
Kamu haklarından yararlanma ve kamu hizmetine girip istediği yerde -belirlenen şartları karşılamak kaydıyla- çalışabilmektedir. Bireyler toplumdaki bu haklarını özel şirketlerde kullanabilecekleri gibi kamuda da kullanabilirler. Eğitimini aldıkları konuda nitelikli bireyler haline gelen ve uygun pozisyonlara başvuru yapabilen bireyler yerleşirken de doğruluğu, adaleti ve hakkın olması gerektiğini bilerek ilerlemektedirler. Ancak son dönemde siyasi yapılanmalardan dolayı, yöneticilik kavramı daha ağır basmış ve bu yöneticilerin yönettiği yöneticiler tarafından yapılması istenilenin dışına çıkılamamaktadır. Bu da hukuk kavramındaki adaleti törpülemekte ve adalet sistemindeki aşınmalara yol açmaktadır. Adalet ilkelerine dayanarak davranmak esastır. Herkes eşittir ve eşitlik ilkelerine bağlı görevinin niteliklerini sağlamak amacıyla başvururlar yapılmalıdır. Fırsat eşitliğinin yakalanabileceği, kayırmacılığın ve ayrımcılığın geri planda olması gerektiği bilincinde ilerlenmelidir. Mesleki oluşumlarda başlangıçta yaşanan buna benzer sorunları silip atmak ise erdemli bireyler, bilinçli ve ahlaklı yetiştirilmiş kişilerle mümkündür. Yapılan birçok araştırma sonuçlarındayöneticilerin liyakat sahibi olması gerekliliği, adaletli ve deneyim sahibi olunması gerekliliği, işin ehline verilmesi gerekliliği, yeterli niteliklere sahip kişilerin kadrolarda olması gerekliliği ve buna bağlı olarak da gelişmişliğe katkısı olabileceği ortaya çıkmaktadır.
Günlük kullanımlarda bazı zamanlar kavram karmaşası yaşanabilmektedir. Kullanılan ehliyet, etik ahlak, liyakat kavramları zaman zaman günlük konuşmalarımızda değişkenlik kazanabilmektedir. Yalnız liyakat konusu herkeste aynı olmalı ve ahlaki kurallar Türkiye içinde sistemli ve aynı olmalıdır. Aksi takdirde sana göre bana göre gibi türevler oluşmaktadır ve adaletsizlikler de bireyin ortak vermesi bir kararın olmamasından doğan sonuçlarla hüsrana uğramaktadır. İşe uygunsuz kişilerin alınması, kalitesizliğe, gelişememeye yol açmaktadır. O makam için gelişemeyen, tıkanmış bir düzen o kişi o pozisyonda olmaya devam ettikçe de devam etmektedir. İş yerindeki başarısızlıkların ve yenilikçiliğe karşı olan bireyler yapılan araştırmaların sonucunda bu gibi liyakatsiz bir şekilde işe girmiş bireylerden oluşmaktadır. Mesleki bilinci yerinde ve nerede ne yapılması gerektiğini bilen bireylerin, yani nitelikli, becerikli, yetenekli bireylerin o makama yerleşmesi ile gelişmişliğin arttığı, yeniliklerin çoğaldığı gözlemlenmektedir. Kurumların saygınlığını arttıracak bu liyakat eşiği her bireyin içinde olan fakat kimisi için daha aktif kimisi için daha önemsiz ve pasif durumdadır. Bu liyakat bilincinin güncellenmesi ve değerlerin korunması gerekmektedir. Hak kavramının herkes tarafından içselleştirilmesi gerekmektedir. Ancak bunun sonucunda vicdani sorumluluklarını yerine getirebilen bireylerin liyakatli bir şekilde mesleğine kavuşacağı öngörülür. Birey topluma hatta yöneticilere emanettir. “Emanet, zayi edildiği vakit kıyameti bekle.” Peygamber efendimizin sözü üzerine kıyamet gelmiş görünmektedir. Kıyameti zihinlerde sonlandırmak mümkündür. Bu temel alınan kavramaların zihnimizdeki, karşılıkları tam manada yerleşmeli ve kul hakkına dayandığı gerçeğiyle de yüzleşilmelidir.