Türkiye’de Müzeciliğin Tarihi Gelişimi

avatar

Bilgi Uzmanı

  • e 0

    Mutlu

  • e 0

    Eğlenmiş

  • e 0

    Şaşırmış

  • e 0

    Kızgın

  • e 0

    Üzgün

Türkiye’de Müzeciliğin Tarihi Gelişimi

Türkiye’de Müzeciliğin Tarihi Gelişimi ; Türkiye’de müzecilik çalışmalarına ilk defa XIX. Yüzyılın ikinci yarısında başlanmışsa da eski eser toplama faaliyetlerinin tarihçesinin Selçuklular’a kadar gittiği ve Konya’da Alaeddin tepesindeki surlar üzerine antik dönemlere tarihlenen mimari parçalarla kabartma ve heykellerin yerleştirildiği Fransız gezginlerinden Leon de Laborde’un gravürlerinden öğrenilmektedir. Osmanlı döneminde de Fatih Sultan Mehmed zamanından beri cephane olarak kullanılan Aya İrini Kilisesi’nde savaşlarda ganimet olarak alınan malzemeler ile artık çağdışı kalan araç ve gereçler toplanmıştır.

Türkiye’de Müzeciliğin Tarihi Gelişimi


Yine Fatih Sultan Mehmed’in Topkapı Sarayı’nın iç avlusunda Bizans dönemine ait lahit, sütun, sütun kaidesi ve başlıklarını bir araya getirttiği bilinmektedir. Sultan Abdülmecid, Yalova çevresine yaptığı bir gezide dikkatini çeken bazı Bizans yazıtlarını İstanbul’a yollamış, onun döneminde Tophane-i Amire müşiri olan Rodosizade Damat Fethi Ahmet Paşa da imparatorluğun çeşitli yörelerinden İstanbul’a eski eser gönderilmesini istemiştir.

O yıllarda Aya İrini’deki malzemelerin yanında toplanan bu
eserler Mecma-i Esliha-i Atika ve Mecma-i Asar-ı Atika adlarıyla iki bölüm halinde düzenlenmiş, Sadrazam Ali Paşa zamanında Maarif Nazırı Saffet Paşa’nın emriyle ziyarete açılmıştır (1869).

Müze-i Humayun ismi verilen bu müzenin müdürlüğüne Mekteb-i sultani öğretmenlerinden Edward Goold getirilmiş, bu arada belli başlı eserlerin tanıtıldığı taş basması Fransızca bir katalog yayımlanmıştır.

Fakat iki yıl sonra Sadrazam Ali Paşanın yerine getirilen Mahmut Nedim Paşa, E. Goold’u görevinden alarak bu ilk Türk müzesini kapatmış ve o sırada müzede bulunan eserleri Avusturya sefirinin ısrarıyla İstanbul’daki Lyod Autrichien vapur acentası sahibinin oğlu ressam ve koleksiyoncu Terenzio’nun muhafızlığına bırakmıştır.

Mahmud Nedim Paşa’nın 1872’de azli üzerine Maarif nazırı olan Ahmed Vefik Paşa müzeyi yeniden açmış ve müdürlüğüne Alman asıllı doktor Philipp Anton Dethier’i tayin etmiştir. Dethier ilk Asar-ı Atika Nizamnamesini yürürlüğe koydurmuştur.

870’li yıllarda, Aya İrini’nin müzeye elverişli olmaması ve çeşitli yollarla
sağlanan yeni eserlere dar gelmesi sebebiyle Maarif Nazırı Cevdet Paşa’nın teklifiyle Çinili Köşk bazı değişiklikler yapılarak müzeye dönüştürülmüş ve buraya taşınan Mecma-i Asar-ı Atika koleksiyonu ile yeni Müze-i Humayın (bugünkü Arkeoloji Müzesi, Eski Şark eserleri Müzesi ve Türk Çini ve Seramikleri Müzesi’nden oluşan İstanbul Arkeoloji Müzeleri Müdürlüğü) 3 Ağustos 1881’de törenle açılmıştır.

Müdür Dethier müzenin açılışından çok kısa bir süre sonra vefat edince yerine Sadrazam İbrahim Edhem Paşa’nın oğlu Ressam Osman Hamdi Bey getirilmiş ve Türk müzeciliğinin bu ünlü ismi, vefatına kadar yaklaşık otuz yıl başında kaldığı müzenin bütün koleksiyonlarını bilimsel yöntemlerle sınıflandırmış, A. Joubin ile G. Mendei’e eserlerin bilimsel kataloglarını hazırlatmıştır.

Müze

Ayrıca 1883-1895 yılları arasında Nemrut dağı ve Sayda kral mezarları başta olmak üzere çeşitli arkeolojik kazılar yaparak ünlü İskender lahdi gibi birçok eseri müzeye kazandırmıştır. Bu arada Çinili köşk gittikçe çoğalan eserlerin tamamını barındıracak durumda olmadığından karşısına Mimar P. Vallaury’nin projesine göre yeni bir müze binasının yapımına başlanmış, eski Grek mabedleriyle Sayda lahitlerinden esinlenilerek yapılan bu yeni müzenin birinci bölümü 13 Haziran 1891’de, diğerleri ise 1902 ve 1908’de tamamlanmıştır. (Müzenin ziyarete açıldığı 13 Haziran günü halen ülkemizde müzeciler günü olarak kutlanmaktadır.)

İstanbul’daki Neo-Klasik mimarinin en güzel ve görkemli örneklerinden biri olan Arkeoloji Müzesi, cephesinin ihtişamı ile son derece dikkat çekici bir mimariye sahiptir. Uzun cephede geniş merdivenlerle ulaşılan iki girişi, dörder sütun ve alınlıklarla bir tapınak görünümündedir. Alınlık üzerinde bulunan kufi üsluptaki Osmanlıca yazıda “Asar-ı Atika Müzesi” (Eski Eserler Müzesi) yazmaktadır.

Bu yazının üzerinde bulunan Tuğra, klasik binayı inşa ettiren Osmanlı Padişahı II. Abdülhamid’e aittir. Ana Müze binasının güney doğu bitişiğine, yeni sergi salonlarına duyulan ihtiyaç nedeni ile 1969 – 1983 yılları arasında bir ilave yapılmış ve bu bölüm Ek Bina (yeni bina) olarak adlandırılmıştır.

Osman Hamdi Bey bir yandan müzeyi geliştirmeye çalışırken bir yandan da
1973 yılına kadar işlevini sürdüren yeni Asar-ı Atika Nizamnamesi’ni hazırlatmış ve 1884’te yürürlüğe koydurtmuştur. Böylece kazılardan çıkan eserlerin yurt dışına götürülmesini engellemiştir. Osman Hamdi Bey’in vefatından sonra yerine kardeşi Halil Ethem (Eldem) Bey getirilmiş ve bu görevde yirmi iki yıl kalmıştır.

Halil Ethem Bey, o yıllarda yeterli uzmanın bulunmadığı müzenin koleksiyonlarını yabancı uzmanlara düzenletmiş ve bilimsel yayınlara ağırlık vererek yeni kataloglar hazırlatmıştır. 1917’de müzenin yakınındaki Sanayi-i Nefise Mektebi’nin Cağaloğlu’na taşınması üzerine onun binasında Eski Şark Eserleri Müzesi açılmıştır. Bunu, imparatorluğun çeşitli yerlerindeki vakıf binalarından getirilen eserlerle Süleymaniye Külliyesi’nin imaretinde Evkaf-ı İslamiyye Müzesi’nin ve daha sonra Kasımpaşa Tersanesi’ndeki Nakkaşhanede Deniz Müzesi’nin açılışları takip etmiştir.

Kaynakça

SÜLEYMANOĞLU, E. F. (2018). MÜZE ARŞİVLERİNİN YÖNETİMİ. MARMARA ÜNİVERSİTESİ, TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARI ENSTİTÜSÜ BİLGİ ve BELGE YÖNETİMİ ANABİLİM DALI, İstanbul. Mayıs 26, 2020 tarihinde https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi/TezGoster?key=as2oTjW5jfr9IKSvmCdJYiCHhMsZWNlvVjrBqJA1h7reJdC_G5Tpr2o2OhmwQpP2 adresinden alındı

  • Site İçi Yorumlar

En az 10 karakter gerekli

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.